Simyadan Bilime Yolculuk: Simya Nedir ?

Simyadan Bilime Yolculuk: Simya Nedir ?
Simyadan Bilime Yolculuk: Simya Nedir ?

Simya Nedir?

Simya kelimesi, Türkçeye Arapçadan geçmiş bir sözcüktür. "Büyü, sihir" anlamındaki سيمياء sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcüğün kökenlerini ise Eski Yunancadaki sḗma (σήμα) sözcüğüne kadar takip etmek mümkündür: Yani "işaret, gösterge" anlamındaki sözcüğe... Dilimizde simyanın en eski kullanımını 1317 yılında Gülşehri tarafından yazılan Mantıku't-Tayr isimli eserde görüyoruz. Ancak bu oldukça ileri tarihli bir kullanım; çünkü eserde, simyadan doğan bilim dalı kimyaya da gönderme yapılıyor: sīmiyā u kīmiyāyı aŋlaram ("simyadan da, kimyadan da anlarım"). Simyacı ise, simya ile uğraşan kimse anlamına gelir. Simya, gizem ve gizlilik ile örtülü olan eski bir uygulamadır.

Simyacıların gözünü o zamanların en değerli maddesi olan altın bürümüştür. Kolay yoldan nasıl altın elde edebileceklerini düşünmeye başlamışlar ve bunun için çalışmaya koyulmuşlardır. En büyük hedefleri, "değersiz" gözüken diğer elementleri bir şekilde altına dönüştürmek olmuştur. Ancak bu çalışmaların hedefi sadece basit yoldan altın elde etmek ile sınırlı kalmamıştır. Bunun yanında, insan vücudu ve "ruh"unu nasıl en mükemmel kılabileceklerini, ölümsüzlük iksiri ile sonsuz bir yaşamı bulmayı ve çaresiz hastalıklara çare bulmayı da amaçlamışlardır. Bilimin ve bilimsel metodolojinin temelleri henüz atılmadığı için, bu girişimler türümüzün biyolojisine ve evrene dair birçok bilgiyi keşfetmemizi mümkün kılmıştır.

Simyacıların etrafımızdaki her şeyin bir tür "evrensel ruhaniyet" içerisinde bulunduğuna dair karmaşık bir dünya görüşleri vardır. Örneğin metallerin kendi ruhlarının olduğuna ve dünya içerisinde "büyüdüğüne" inanıyorlardı. Altın onların öylesine ilgisini çekiyordu ki, herhangi bir metal bulunduğu zaman bunun olgunlaşmamış altın olduğu düşünülüyordu. Altının günümüzde de fazlasıyla değerli bir metal olduğunu biliyoruz; hatta nedenlerinden de az çok haberdarız. Ancak simyacıların altına olan takıntısı, günümüzdekinin çok daha ötesindeydi. Simyacılar periyodik tabloyu dolduran metalleri geliştirerek veya arındırarak mükemmel ruhsal güce ulaşmanın bir yolu olduğunu düşünüyorlardı.

Simyanın Tarihi

Tarihçi Nevill Drury Büyü ve Büyücülük kitabının bir bölümünde simya kelimesinin Mısır Arapçasında siyah anlamına gelen "chem" veya "qem"den geldiğini belirtmiştir. Bu sözcük, Nil Nehri'ni çevreleyen siyah alüvyonlu topraklara işaret etmek için kullanılmaktadır. Zamanla "chem" kelimesi başına "al-" ekini alarak günümüzde Türkçe anlamı "simya", İngilizcesi alchemy olan kelime türemiştir.

Öncelikle şunu belirtmeliyiz ki simyanın kimya ile olan kelime benzerliğinden dolayı bir bilim dalı olduğu düşünülmektedir; ancak simya bir bilim dalı değildir. Simyada araştırmalar deneme yanılma yoluyla yapılmaktadır ve iddiaların güvenilirliğini sınamak amacıyla herhangi bir objektif yönteme başvurulmamaktadır. Bol miktarda hatalı iddiaya gerçek gibi yer verilen simya, sıklıkla hüsnükuruntu ve aceleci genelleme gibi mantık safsatalarından gücünü alan bir sahtebilim türüdür. Kimyada olduğu gibi bir pozitif yaklaşım simya araştırmalarında yoktur.

Öte yandan, simya alanında çalışan bazı kişilerin araştırmalarını daha sistemli hale getirme isteği, kimyanın temellerini atıp onun gelişimine hız katmıştır. Yani bilimsel yaklaşımın olmadığı dönemlerde, sahtebilim uğraşlarının bile sistematize edilip insan önyargılarından arındırıldığında sistemli bir bilime dönüşebileceği görülmektedir. Günümüzde bu, genellikle bu şekilde olamamaktadır; çünkü zaten halihazırda Evren'in hemen her basamağını inceleyen bilim dalları bulunmaktadır ve bunlara ek olarak sahtebilimden gelen düzensiz ve hatalı perspektife ihtiyaç duyulmamaktadır.

Günümüzde kullanılan maddelerin bir kısmının yüzyıllar önce simyacılar tarafından keşfedildiği bilinmektedir. Zaten bu nedenle kimyanın temelini simyanın attığı söylenir. Cıva, sönmüş kireç, nitrik asit gibi maddelerin yüzyıllar önce simyacılar tarafından kullanıldığı bilgisi şaşırtıcı olabilir. Ancak şu nokta hatırlanmalıdır: Simyacıların bu maddeleri kullanıp ulaşmayı hedefledikleri sonuçlar, günümüzün bilimselliğinden ve bilimsel düşünme yöntemleri sayesinde edindiğimiz deneyimin getirilerinden oldukça uzaktır. Simyacılığın barutun bulunması, madenlerin rafine edilmesi, kozmetiğin gelişimi, seramik, cam ve boyanın üretimini sağlaması, likör ve esans üretimini başlatması gibi kimyasal gelişime katkılarının olduğu belirtilse de, bunların yöntemi ve sistematiği kimyadan farklıdır.


WhatsApp
Hemen Ara